Son birkaç yıldır Türkiye de yeni bir şeyler oluyor. Geçmişte olan ve katlanılan tüm olaylar sorgulanmakta ve en önemlisi yargı önüne getirilmektedir. 12 Eylül darbesi , 28 Şubat post modern darbesi , Ak Parti kapatmasına dayanak belgeler ürettiği iddia edilen internet andıcı , balyoz darbe planı , Ergenekon adı verilen örgüt sorgulanmaktadır. Bir yönüyle baktığımızda bütün bu soruşturma , yargılama ve tutuklamaları geçmişin kötü anıları ile hesaplaşma ve demokrasiye geçiş olarak nitelendirebilir miyiz?
Bu soruya vereceğimiz cevap çok önemli. Bu soruya verilecek cevap kadar cevabın samimiyeti de bir o kadar önemlidir. Çünkü Türk toplumu hep kandırıldı, aldatıldı. Sıkın kemerleri gelecek aydınlık dendi ancak dünyası her hafta gelen zamlar ile karartıldı. Daha çok demokrasi dendi ancak her on yılda bir darbeler ile maddi ve manevi bir çok işkence yaşatıldı. Yapılan her darbe , her kanunsuz iş bir önceki kanunsuz işin rövanşı olarak öne çıkarıldı ve bir kesimin sırtı sıvazlandı. Sırtı sıvazlanan kesim kanunsuzluklara ses çıkarmadığı , sorgulamadığı gibi alkışladı destekledi. 27 Mayıs darbesi demokrasiye atılan ilk adımda Menderes ve arkadaşları ile birlikte Türk halkının da demokratik geleceğini astı. Buna zil takıp oynayanlar ve hatta bayram ilan edenler çıktı. Üç delikanlıyı astılar bu kez Menderese yanan insanların sırtları sıvazlanarak üçe üç rövanş alındı kandırmacısını yaptılar. Bu kez 12 Eylül ile geldiler toplumun tüm kesimini adeta silindir ile ezdiler , kendi ürettikleri sağ sol gençlik kavgalarını bitirdik hemşerilerim dediler. Bu darbeyi sosyal demokratlar kendilerine karşı yapılmış kabul ettiler. 28 Şubat post modern darbesini ise 12 eylül darbesinin rövanşı olarak sundular bu kez sol kesimin sırtı sıvazlandı. Bu darbe ile bir çok insanın dünyası karartıldı. Devlet bankaları soyuldu , yeni yeni filizlenen Anadolu şirketleri sömürüldü ve bir çoğu iflas ettirildi.
Bütün bunları hatırlattıktan sonra can alıcı sorumuzu bir kez daha soralım. Son birkaç yıldır süren yakalamalar , soruşturmalar , yargılamalar ve tutuklamalar gerçekten geçmişle bir hesaplaşma ve milli iradenin üstünlüğünü sağlayarak vesayeti kaldırma adına mı yoksa yeni bir vesayet kurma ve 28 şubatın rövanşı mı? Eğer milli iradenin egemen olması adına yapılıyorsa biz bütün bunları alkışlıyoruz. Alkışlarken de eleştirilerimizi pek tabi ki yapacağız. Bu eleştiriler hem hükümete hem de yargıya olacak. Kaçma göçme derdi olmayan bu memlekette iyi kötü önemli görevler ifa etmiş insanları gecenin yarısında eşinin , çocuğunun yanın da apar topar gözaltına alarak sorgulamalar bize yakışmıyor. Bu yargıya bu hükümete yakışmıyor. Hükümet bu yargının işi biz karışamayız diyebilir. Bu pek inandırıcı gelmiyor. Çünkü eğer yasal bir eksiklik boşluk varsa bu boşluğu bu eksikliği giderecektir. Yargıya eleştirimiz ise ellerinde gerçek anlamda delil olmadan , sırf telefon konuşmalarına dayalı tutuklamalar da bize yakışmıyor. İnsanları apar topar yakalayıp yargılaması yapılmadan hapse atıyor bunun adına tutuklama diyorsanız elinizde maddi anlamda güçlü deliller olması gerekir. Bu delillerin varlığına sadece iddianameyi yazan savcıların değil toplumun da inanması gerekir. Yapılan soruşturma neticesi ortaya çıkan iddianamede yeteri kadar somut delil olmadan o bunu demiş bu onu demiş dedikodulardan üretilen deliller ile insanlar tutuklanmamalıdır. Ben hukukçu değilim hukukçu dostlarıma sordum bu nedir nasıl olur diye. Bana söylenilen bir insan bir suç işlemekle , yada teşebbüsle suçlanıyorsa ortada o suça ilişkin somut veriler olması gerekir. Örneğin çokça gündemde olduğu için şike davası olarak adlandırılan davayı ele alalım. Şike nedir? Bir takımın lehine kendi takımını satmaktır belli bir menfaat karşılığı. Bu menfaati sağlayanlar katkıda bulunanlar şike den suçludur. Baktığınızda çoğunluğu Fenerbahçe yöneticilerinden olan kişiler tutuklu neden şike den. Pekiyi bu adamlar kime ne kadar para vermiş? Bu yetmez bu parayı alan futbolcular kimler? Çünkü asıl şikeyi yapacak sahada futbolcudur. Baktığınız da bir tane tutuklu futbolcu yok. Bunu bana nasıl izah ediyorlar? Çantada para var, yok efendim forma var. Ben yargıyım ben para var diyorsam para var! Kahve içelim demek maçı bağlayalım demektir vs. O zaman ben bir ay boyu dinlediğim bir insanı vatana ihanetten yargılarım. İnsanlar kendi aralarında yaptıkları muhabbetleri gerçekleşmiş gibi cezalandırmaya kalkarsan bu memlekette suçsuz adam kalmaz. Akşama kadar hükümet kuruyor ,hükümet yıkıyoruz. Konuşuyor rahatlıyoruz. Bu konuşmaları vay efendim sen hükümeti yıkmaya kalkıyorsun mu denecek.
Yargı da kendine çeki düzen vermelidir. Bu 28 şubatın rövanşı olarak yapılıyorsa korkarım bütün yapılanlarında üç beş yıl sonra bir rövanşı daha olacaktır. Yine bir çok insanın canı yanacaktır. Yine millet kaybedecektir. İşte bu beni korkutmaktadır. Hep rövanşları mı yaşayacağız? Ben bütün bu yapılanların vesayetin birinden alınıp bir başka gruba verilmesi değil egemenliğin sahibine millete verilmesi gerektiğine inanıyorum.
Mustafa Kafalılı